Merhaba,değerli okuyucularımız bugün ikinci sayımızı sizlerle buluşturmanın heyecanını yaşıyoruz… Bugün ülkece yaşadığımız sıkıntılarımıza değinecek bir nebze bile olsa toplumun kanayan yaralarına değinmeye çalışacağız…
Bir milletin kaderi, liderlerinin vizyonu ve halkının azmiyle şekillenir. Ancak bugün, içinde bulunduğumuz ekonomik kriz, toplumun her kesimini derinden sarsarken, geleceğe dair umutlarımızı da törpülüyor. İşsizlik, yoksulluk ve geçim sıkıntısı, birçok aileyi çaresizliğe sürüklüyor. Çocuklarımız, yarının teminatı olan gençlerimiz, bu krizin en savunmasız mağdurları oluyor.
Çocuk istismarı vakaları, her gün yüreğimizi dağlayan haberlerle gündeme geliyor. Kendi evlatlarını koruyamayan bir toplum, nasıl ileriye umutla bakabilir? Çocuklarımızı güvende tutamayan bir sistem, aslında toplumun geleceğini karartıyor. Küreselciliğin getirdiği hızlı değişimler ve belirsizlikler, çocuklarımızın ruhunda derin yaralar açıyor.
Eğitim kalitemiz ise her geçen gün daha da düşüyor. Geleceğimizi emanet ettiğimiz çocuklar, yetersiz ve niteliksiz bir eğitim sistemiyle hayata hazırlanıyor. Bilimden, sanattan uzak, ezbere dayalı bir eğitim anlayışı, gençlerimizin potansiyelini köreltiyor. Oysa Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” derken, çağdaş ve bilimsel eğitimin önemini vurgulamıştı. Ne yazık ki, bu ilkeye uzaklaştıkça, karanlığa daha da yaklaşıyoruz.
Sağlık sektöründeki aksaklıklar da toplumun canını yakıyor. Hastanelerdeki uzun kuyruklar, yetersiz sağlık hizmetleri ve kalitesiz bakım, vatandaşlarımızı çaresiz bırakıyor. Sağlıklı bir yaşam hakkı, lüks değil, temel bir insan hakkıdır. Ancak bugün, bu hakkı layıkıyla sunamayan bir sağlık sistemiyle karşı karşıyayız.
Üretimin durma noktasına gelmesi, ekonomik bağımsızlığımızı tehdit ediyor. Kendi kendine yetemeyen bir ülke, dışa bağımlılığın esaretinde kalır. Tarımda, sanayide, teknolojide üretim yapamayan bir ekonomi, ayakta kalamaz. Atatürk’ün, “Üretmeden tüketen milletler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini kaybederler” sözü bugün daha anlamlı hale geliyor.
Üretimin olmaması, ekonomimizin en büyük açmazlarından biri. Kendi kendine yetebilen bir ülke olma hayalimiz, dışa bağımlılığın gölgesinde kalıyor. Tarımdan sanayiye, her alanda üretim yapabilen bir ülke olmayı başaramazsak, geleceğimiz karanlık olmaya devam edecek.Bu kriz ortamında, bir liderin eksikliğini her geçen gün daha fazla hissediyoruz. Bir Mustafa Kemal Atatürk’e, onun vizyonuna, kararlılığına ve cesaretine olan ihtiyacımız hiç bu kadar büyük olmamıştı. Atatürk, bu ülkenin kaderini değiştiren, umut dolu yarınları inşa eden bir liderdi. Onun liderliğinde, Türkiye bağımsız, güçlü ve modern bir ülke haline geldi. Bugün, onun ilkelerine ve ideallerine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.Atatürk’ün izinden giderek, ekonomik krizi aşabilir, çocuklarımızı koruyabilir, eğitimde kaliteyi yükseltebilir, sağlık sektörünü iyileştirebilir ve üretim kapasitemizi artırabiliriz. İşsizlikle mücadele edip, toplumu yeniden umutla buluşturabiliriz. Unutmayalım ki, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diyen bir liderin rehberliğinde, yeniden ayağa kalkmak mümkün.Bu ülkenin, bir Mustafa Kemal Atatürk’e ihtiyacı var. Onun devrimlerini, fikirlerini ve cesaretini hatırlamalı ve onun mirasını yaşatmalıyız. Ancak o zaman, karanlıktan aydınlığa çıkabiliriz.
Dilan Tuğba MACİT