Anahtar Parti’den hükümetin ekonomi politikalarına sert eleştiri: “Rakamlarla değil, ekmekle konuşuyoruz.”

“Halkın cebi yanarken kimse başarı hikâyesi anlatmasın”

Anahtar Parti Elazığ İl Başkanı Vekili Kürşat Coşkun, Türkiye’nin ekonomik tablosuna ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Coşkun, “Vatandaşın pazarda yaşadığı sıkıntıyı görmeden yapılan her açıklama, milletle inatlaşmaktır. Bizim siyasetimiz, süslü rakamların değil, sofradaki ekmeğin siyasetidir.” ifadelerini kullandı.

“Ekonomi grafikte değil, mutfakta ölçülür”

Coşkun, Türkiye’nin son haftalardaki ekonomik gündemine ilişkin değerlendirmesinde şu ifadelere yer verdi:

“Bugün artık hepimiz aynı gerçeği yaşıyoruz: Halkın alım gücü tükeniyor, üretici ürettiğinden kazanmıyor, esnaf ayakta kalmakta zorlanıyor. Buna rağmen hâlâ pembe tablolar çizmek, vatandaşa haksızlıktır. Bir ülkede enflasyonun düşmesi, markette etiketin sabitlenmesiyle ölçülür; grafiklerle değil. Anahtar Parti olarak biz, ekonomiyi vatandaşın cebinden okuyoruz. Bugün Elazığ’da da Türkiye’nin dört bir yanında da tablo nettir: halk ay sonunu getiremiyor.”

“Adil gelir dağılımı olmadan ekonomik istikrar olmaz”

Ekonomik krizin çözümünün yalnızca mali politikalarla değil, adaletli bir gelir dağılımıyla mümkün olduğunu vurgulayan Coşkun, şu mesajı verdi:

“Türkiye’nin yeni bir ekonomik anlayışa ihtiyacı var: Üreteni koruyan, tüketiciyi ezdirmeyen, rantı değil emeği ödüllendiren bir sistem. Bizim yol haritamız budur.”

“Elazığ üretimin kalbi olabilir”

Elazığ’ın üretim potansiyeline değinen Coşkun, yerel kalkınma çağrısında bulundu:

“Elazığ, sanayisiyle, tarımıyla, genç girişimcisiyle Türkiye’nin üretim zincirinde merkez olabilecek kapasitede. Fakat bu potansiyel desteklenmezse heba olur. Artık yerel ekonomiyi büyütecek cesur adımlar atılmalı.”

“Vatandaş başarıyı manşetlerde değil mutfağında arıyor”

Coşkun, sözlerini şu ifadelerle tamamladı:

“Halkın cebi yanarken kimse başarı hikâyesi anlatmasın. Çünkü vatandaş başarıyı manşetlerde değil, mutfağında arıyor. Anahtar Parti olarak biz o mutfağa, o sofraya, o gerçeğe bakıyoruz.”